genel

İstanbul Boğazı'nda unutulmayan kaza

Abone Ol

İstanbul Boğazı'nda dümeni kilitlenen bir tanker Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı'na çarptı. 225 metre boyundaki Malta bayraklı dökme yüklü tanker Mısır'dan geliyordu. Tanker, Karadeniz-Marmara yönlü geçişinde Fatih köprüsü altında dümen gücünü kaybederek Lacivert ve Uskumru restoranlarının olduğu bölgede Hekimbaşı Salih Efendi yalısına çarptı. Kazada ölen ya da yaralanan olmadı. Kılavuz kaptan, kazaya makine arızasının neden olduğunu söyledi. İstanbul Boğazı'nda hareketli dakikalar devam ediyor. Tankeri bulunduğu yerden kurtarmak üzere 'Milli Gemi' Nene Hatun olay yerine gidiyor. Gemi, takıldığı kablolardan kurtarılmasının ardından Ahırkapı'ya çekilecek. Boğaz, gemi trafiğine kapatıldı. İşte kazadan ve yalıdan ilk görüntüler...

HEKİMBAŞI SALİH EFENDİ YALISI'NDAN İLK GÖRÜNTÜLER İstanbul Boğazı'nda dümeni kilitlenen bir tanker yalıya çarptı. Yalıya çarpan tanker 225 metre boyunda "Vitaspirit" adlı dökme yük gemisi. Tanker Karadeniz-Marmara yönlü geçişinde Fatih köprüsü altında dümen gücünü kaybederek Lacivert ve Uskumru restoranlarının olduğu bölgede Hekimbaşı Salih Efendi yalısına çarptı

BOĞAZ GEMİ TRAFİĞİNE KAPATILDI Tankeri bulunduğu yerden kurtarmak üzere 'Milli Gemi' Nene Hatun olay yerine gitti. Gemi, takıldığı kablolardan kurtarılmasının ardından Ahırkapı'ya çekilecek. İstanbul Boğazı gemi trafiğine kapatıldı.

YALIDA AĞIR HASAR OLUŞTU Olayda ölü ya da yaralı bulunmazken yalıda ağır hasar oluştu. Geminin çarptığı yalının hemen bitişiğindeki balık restoranlarında yemek yiyenler korku içinde kaçıştı. Tankerin çarptığı Hekimbaşı Salih Efendi yalısını bir firmanın işletiği öğrenildi. Yalıda düğün ve konser organizasyonları düzenleniyordu.

KILAVUZ KAPTAN: KAZAYA MAKİNE ARIZASI NEDEN OLDU Kılavuz kaptan, kazaya makine arızasının neden olduğunu söyledi. Bölgeye ambulansların sevk edildiği öğrenildi.

HEKİMBAŞI SALİH EFENDİ YALISI HAKKINDA Hekimbaşı Salih Efendi yalıyı XVIII. Yüzyıl başında iki oda bir sofadan oluşan küçük bir yapı olarak satın almış, daha sonra ilave inşaatlarla büyütmüştür. Kuzey kısmı selamlık, güney kısmı ise harem olarak inşa edilmiştir. Selamlıkta güney bölümü gibi kazıklar üzerinde bulunmaktaydı. Kuzey tarafı büyük çiçek bahçesine, batısı denize, doğusu da yalının arkasındaki ormana bakan etrafı çepeçevre şark sedirleri ile döşenmiş, bu büyük salonun ortasına kadar deniz süzülerek girer, ortadaki kapaklar kaldırılarak etrafına limon saksıları dizilir ve denizin sesi dinlenirmiş. Bu bölüm Hekimbaşı'nın ortanca kızı Meliha hanım tarafından 1947 yılında yıkılarak satılmıştır.

Günümüze kadar ayakta kalmayı başaran harem kısmı ise Hekimbaşı Salih Efendi'nin eşi Payidar Hanıma kalan kısımdır. Payidar hanımın ölümünden sonra bu bölüm en küçük kızı Sakibe'ye geçmiş ve onun varisleri tarafından günümüze kadar korunmuştur.

facebook twitter google + pinterest Büyük botanik bahçesi Hekimbaşının büyük kızı Übeyde'ye kalmış, varisleri bahçeyi 1966 yılında satmışlardır.

Hekimbaşı Salih Efendi 1866 yılında Galatasaray'da gerçekleştirilen uluslararası karantina toplantısına başkanlık yapmıştır. Bu dönemde İstanbul da bulunan Avrupalı tıp bilginlerini Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı'nda ağırlamış, davetler vermiştir. Orta katta, ön misafir odasında, bu kongrenin otuz üç kişilik üyelerinin birlikte çekilmiş fotoğrafı yer almaktadır. Resmin bulunduğu odadaki ve evin diğer bölümündeki eşyaların tümü Salih Efendi zamanından kalmadır.

1960 14 Aralık'ında Boğaziçi'nde yaşanan gemi kazası faciası İstanbullular'a Hollywood filmlerinden fırlamış bir senaryoyu yaşattı. Kimi korkudan bebeğini düşürdü kimi ise memleketine dönmek için bavullarını hazırladı... Boğaziçi'nin ateş günlerinde gecesini gündüze katan bir aktör daha vardı: İstanbul İtfaiyesi. İşte Akşam gazetesinin hazırladığı İtfaiye Haftası münasebetiyle o günler ve tanıklıkları...

İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR Bundan 56 sene öncesi... Takvimler 1960 Aralık ayının 14'ünü gösterirken İstanbullular birkaç saat sonra olacaklardan habersiz uykuya yatmıştı. Boğaziçi sakinleri saat 02.30 sularında müthiş bir patlamayla uyandı. Kış gecesinin zifiri karanlığı birdenbire aydınlandı. Etraf kızılca kıyamete bürünmüştü. Deniz adeta tutuşmuştu!

ALEV TOPLARI GÖĞE YÜKSELİYOR Patlamayla birlikte Kanlıca açıklarında beliren alev topları göğe yükseliyor; sarsıntıyla uyanan her iki yaka sakinleri karşı tarafı gündüz gibi görüyordu. İnsanlar panik içinde ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor; kimi komşusuna koşuştururken kimi de kıyamet kopmakta olduğunu zannederek kelime-i şehadet getiriyordu. Sabahı beklemeye gerek kalmadan ortalık çoktan ışımıştı bile. Hadise kısa zamanda anlaşıldı; Yunan bayraklı gemi World Harmony ile Yugoslav bandıralı petrol tankeri Peter Zoranic çarpışmıştı.

İKİ DEV BOĞAZ'IN EN DAR YERİNDE KARŞILAŞINCA Müthiş facia şöyle gelişti: Kaptan Aristidis Barçis yönetimindeki 33 bin tonluk Yunan gemisi World Harmony, boş olarak Pire'den hareket etmiş Rusya'nın Novoroski Limanı'na akaryakıt yüklemeye gidiyordu.

12 BİN TON PETROL YÜKLÜ GEMİ! Rusya'nın Tuapse Limanı'ndan çıkış yapan 26 bin tonluk Yugoslav tankeri Peter Zoranic ise taşıdığı 12 bin ton benzin ve 10 bin ton petrolle Hamburg'a gitmek üzere Boğaz'da yol alıyordu.

YUNAN GEMİSİ İŞARETİ GÖREMEYİNCE... İki tanker Boğaziçi'nin en dar geçitlerinden biri olan Kanlıca-İstinye arasında karşılaştı. Yugoslav tankeri boğaz trafiği kuralına göre sağdan geçecekti, işaret verdi ve yol istedi. Yunan gemisi işareti göremeyince olanlar oldu. İki gemi büyük bir gürültüyle çarpışmış, Peter Zoranic'in burnu World Harmony'nin karın kısmına girmişti.

KORKULAN SENARYO GERÇEK OLUYOR O anda Yugoslav tankerinde çıkan yangın kısa zamanda diğerine sıçradı. Gökyüzünü onlarca metre yükseklikteki alevlerle kapladı ve korkulan senaryo gerçekleşti: Peter Zoraniç'in deposundaki akaryakıt tutuştu. Kaza mahallinden yaklaşık 300 metre ileride ise bir başka facia daha yaşanacaktı.

İKİ DEV GEMİ BOŞ BİR SANDAL GİBİ SAVRULUNCA Her iki gemide bulunan mürettebatın bir bölümü panik halinde kendilerini denize atıp, sahile ulaşmaya çalışıyordu. Gövdesine büyük bir darbe yiyen Yunan gemisi hâlâ hareket halindeydi. Boğaz'ın sert akıntısı idaresiz gemileri serseri mayın gibi sürükledi.

TÜRK GEMİSİ DAHA BÜYÜK BİR FACİAYI ÖNLEDİ Saat 03.20 sularında Yugoslav tankeri, birkaç gün sonra Amerika'ya gitmek için İstinye tersanesi havuzunda bekleyen Tarsus vapuruna yaslandı .Zoraniç'in dev alevleri Türk gemisinin güvertesini tutuşturdu ve Tarsus'u tanınmaz hale getirdi.

GÖVDESİNİ SİPER ETTİ Aslında Tarsus gövdesini siper ederek daha büyük bir faciayı engellemişti. Türk gemisi olmasaydı alevlerle sürüklenen Peter Zoraniç yalılara çarpabilir ve yangın karaya da sıçrayabilirdi.

DENİZDE CAN PAZARI Tarsus yanarken Yunan ve Yugoslav bandıralı tankerler Karadeniz'e doğru sürüklenerek Beykoz koyuna yanaştı. Beykozlular sahilde toplanmış dünya tarihinde ender görülen bu faciayı kaygılı gözlerle izlemekteydi. Boğaz sahilleri tan yeri kızıllığına bürünmüştü. Yangının sıcaklığı Beykoz tepelerinde bulunan evlerde bile hissediliyordu. Gemiler sahille buluşsa bölgede bulunan iki benzin deposunun alev alıp ilçeyi havaya uçurması işten bile değildi! O esnada denizde yaşanan can pazarı dikkat çekiyordu; bunlar can havliyle karaya çıkmaya çalışan gemiden atlamış olan insan siluetleriydi.

BEYKOZ'UN HAVAYA UÇMASI AN MESELESİYDİ! Tarsus yanarken Yunan ve Yugoslav bandıralı tankerler Karadeniz'e doğru sürüklenerek Beykoz koyuna yanaştı. Beykozlular sahilde toplanmış dünya tarihinde ender görülen bu faciayı kaygılı gözlerle izlemekteydi. Boğaz sahilleri tan yeri kızıllığına bürünmüştü. Yangının sıcaklığı Beykoz tepelerinde bulunan evlerde bile hissediliyordu. Gemiler sahille buluşsa bölgede bulunan iki benzin deposu alev alıp ilçeyi havaya uçurması işten bile değildi! O esnada denizde yaşanan can pazarı dikkat çekiyordu; bunlar can havliyle karaya çıkmaya çalışan gemiden atlamış olan insan siluetleriydi.

52 GEMİCİ ÖLDÜ BOĞAZ HALKI 3 AY KÂBUS YAŞADI Dönemin Yugoslav kaynakları kazada Zoraniç gemisinden 21 kişinin öldüğünü belirtiyor. Kaza sırasında gemide bulunan denizci Bernardo Mariçeviç, Asya tarafına yaklaşık 200 metre mesafede denize düşenlerin kurtulamadığını; çünkü kuvvetli rüzgarın onları ateşe doğru ittiğini söylüyor. Avrupa yakasına yakın olanların ise kıyıya ulaşmayı başardığını ifade ediyor. Yunan medyası ise 41 mürettebatlı World Harmony'nin aralarında birinci kaptanın da bulunduğu 28 denizci ile ikinci kaptanın eşi nin öldüğünü kaydediyor. Solda Peter Zoranic gemisinin mürettebatı görünüyor.

CANSIZ BEDENLER KIYAYA VURDU! Yaralılar günün ağır şartlarına rağmen hızla çevredeki hastanelere yetiştirildi. Kazada boğazın sularına yaklaşık 20 bin ton petrol döküldü. Cesetler günler sonra kıyılara vurdu. Ancak facia bu günle de sınırlı değildi. Toplam 56 gün süren gemi yangını boğazı adeta kasıp kavurdu. Anadolu ve Avrupa yakasında yaklaşık 3 ay diken üstünde yaşandı.

Dönemin tanıklarından biri o günleri şöyle anlatıyor: "Anneannemlerin ahşap evinin üst katından yanan tankeri görüyorduk ve inanın gemilerden gelen sıcaklık eve vuruyordu". Bir bir başka tanığın anlattıkları ise daha da ilginç: " Gemiler lodosla Beykoz'a gelmiş ve burada 2 ay yanmış. Geceleri patlayınca gündüz gibi oluyormuş. O dönem çok kişi çocuğunu düşürmüş. Çok kişi kalp krizinden ölmüş. Dedem '40 güne ölürsem ondan' demiş 15 Ocak'ta da ölmüş."Bir başka Beykozlunun söyledikleri o günlerin sosyo-psikolojisini özetler mahiyette: "Babam da hep anlatır. Bavul hazır beklemişler Gazi Yunus'a (Beykoz'da tarihi mezara adını veren evliya) sıçrar diye. Ama hep Gazi Yunus'un Beykoz'u koruduğunu dile getirir..." Bir diğer tanık anlatıyor: "Geminin her patlaması havai fişek gibi gökyüzüne fırlarlardı. "Beykoz yanacakmış, boşaltılacakmış" söylentileri çıktığında anacığım bir bohça içinde bir takım çamaşır, acil durumda kullanılacak ihtiyaç maddelerini hazırlamış, bohça bir süre hazır beklemişti"

O günlerde Yunan medyasında yer alan tanıklıklar facianın bir başka boyutunu gözler önüne sermişti. Patlama anında 3 bin metre yüksekte uçmakta olan pilotun söyledikleri hayli ürpertici: "Alan alevlerle ve patlamalarla aydınlanıp duruyordu. Sanki Boğaz'a binlerce bomba atılıyor gibiydi. İstanbul tamamen yanacak zannettim." Aynı gece balık tutmaktan dönen Türk balıkçı kazadan sonra oluşan tabloyu Yunan gazetesine şöyle anlattı: "Denizin üzerinde 50 metrelik alevler ve iki gemiyi kaplayan koyu bir duman vardı. Yugoslav tankerden bütün yağ denize akmış ve tamamen tutuşmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar sanki güneş doğmuş gibi aydınlanıyordu her yer. Alevleri gören Boğaz sakinleri panik içerisinde ne yapacaklarını bilmez bir şekilde kala kalmışlardı."

Şimdi söz bir başka Yunan gazetesine kazadan yaralı olarak kurtulan 23 yaşındaki Evangelos Pantazis'te. Diyor ki: "Geminin kıç tarafında bulunuyordum, güçlü bir sarsıntı oldu. Hemen güverteye çıktım, kaptan mürettebata hemen denize atlamalarını ve hayatlarını kurtarmalarını söylüyordu. Hemen atladım ve karaya çıkana kadar dakikalarca yüzdüm. Gördüklerim dehşet vericiydi, ölmeden cehennemi yaşadım." Boğaz'daki bu kaza Yunanistan'da toplumsal bir travmaya yol açtı. 1960 yılının 27 Aralık akşam üzeri Pire için çok hüzünlü bir gün oldu. Liman cenazeleri bekleyen kalabalıkla doldu. Denizcilerin cansız bedenleri karaya çıkarılınca kalabalık ikinci şoku yaşadı; İstanbul'dan sadece kimliği belirlenemeyen 6 cenaze gelebilmişti. Geride kalan talihsiz gemicilerin cesetleri Boğaz'ın soğuk sularında kaybolmuştu... Pire'deki Aya Nikolaos kilisesi bu tarihi cenaze törenine ev sahipliği yapmak üzere hazırlanmıştı.

Kaptan Aristidis Barçis'in memleketi olan Sakız adasının hemen yanındaki küçük ada Psara'da derin bir üzüntü içerisindeydi. Yas törenleri günlerce sürdü ve o yıl Noel hiçbir evde kutlanmadı. 52 gün süren gemi yangını sahneye önemli bir aktörü daha çıkardı: İstanbul İtfaiyesi... Günün teknolojisiyle geceli gündüzlü mücadele veren itfaiye görevlileri o ateş günlerinde İstanbullular'ın yüreğine su serpmiş. Beykoz'da ikamet edip İstinye İtfaiyesi'nde çalışan Mansur Şişmanoğlu da canını dişine takıp çalışan isimsiz kahramanlardan. Dini bütün Şişmanoğlu nöbeti devretmesinin ardından vakit namazını kaçırmamaya özen gösteriyor. Mansuroğlu'nun namaz kılması, yangını günü gününe takip eden Tercüman muhabiri Sebahattin Can'ın karesine yakalanıyor ve Can'ın bu fotoğrafı 1961 yılında "Yılın Fotoğraf Ödülü"ne layık görülüyor. İtfaiyeci Mansur Şişmanoğlu'nun kızı Emine Aydın, o günleri dün gibi hatırlıyor: Çocuktum. Annemin sesiyle uyandım. "Boğazda gemiler yanıyor" dedi. Kalktık, iki büyük tanker yanarak başıboş dolaşıyor. Bir gemi de (Tarsus'u kastediyor M.Ş.) İstinye önlerinde yanıyor. Ondan sonra tabii çok büyük bir korku. Şimdiki belediyenin bulunduğu yer Shell tesisleriydi. Çubuklu'da petrol depoları vardı. Gemiler Beykoz'daki akaryakıt depolarına gelip yanaşırsa çok büyük patlama olur diyeölüm korkusu sardı hepimizi. Yangın günlerce sürdü. En sonunda geminin biri Sokoni fabrikasının oraya, Saray'a yakın (Beykoz Kasrı'nı kastediyor M.Ş.) gelip oturuyor. Orada 50 gün civarında yandığını hatırlıyorum. Babam da o yıllada İstinye'de deniz itfaiyesinde makinistti. Onlar da orada söndürme araçlarında nöbetteydi. Babam görevi bittiği zaman iskelede namaz kılıyor. Nöbetini arkadaşına devretmiş, arkada gemi patlamış, dumanlar ve geminin hali görünüyor resimde. Bu resmi Tercüman gazetesinden Sebahattin Can beyefendi çekti ve o yıl birincilik aldı bu resim. Yıllar sonra ağabeyim Babıali'ye gidip Sebahattin Can Bey'den resmi rica etti. Bu resim bize o yıllardan hatıra kaldı"

Mansur Bey'in diğer çocuğu Rafet Şişmanoğlu, fotoğrafın hikayesini şöyle anlatıyor: Yangın uzun günler sürdü. Aradan yıllar geçti. Rahmetli babam bir gün Tercüman gazetesini getirdi. 'Bakın yılın fotoğrafı seçilmiş. Burada babanız var' dedi. Bir baktık ki çok güzel bir resim. Babam o gazeteyi her gelene gösterdi. Gazete bir zaman sonra kayboldu. Ben de o zaman kız arkadaşım, şimdiki eşim Zülal Şişmanoğlu ile beraber Babıali'de geziyordum. Zülal bana 'Gel müstakbel kayınpederime bir jest yapalım' dedi. Şaşırmıştım. Zülal 'O resmi Tercüman gazetesinden isteyelim' dedi. Gazeteye gittik. Hiç unutmam aşağıdaki sekretere meramımızı anlatınca Sabahattin Bey'i kastederek 'Bakalım acaba size fotoğrafı verir mi?' dedi. Ben de gençlik psikolojisiyle 'Biz telif istemeye gelmedik ki' diye çıkıştığımı hatırlıyorum. Daha sonra Sabahattin Can Bey'in odasına girdik. Sabahattin Bey bana şöyle konuştu: 'Size bir soru soracağım. Bana doğru cevap verirseniz fotoğrafı veririm'. Merak etmiştik. Sabahattin Bey, babamızın sağ olup olmadığını sordu. Biz de hayatta olduğunu söyleyince bana verdiği cevabı hiç unutmam: 'Hep öldükten sonra bu işler araştırılır. Size çok teşekkür ederim bravo '. Karanlık odaya giderek fotoğrafın bir kopyasını hazırladı ve bize verdi. Sebahattin Bey, o resmin Türkiye'de Gazeteciler Cemiyeti'ne, İstanbul İtfaiyesi Müzesi'ne ve İslam ülkelerine gönderildiğini bize ifade etti.

1985'de vefat eden Mansur Şişman'dan (daha sonra mahkeme kararıyla Şişmanoğlu olacak) itfaiyecilik adına günümüze ulaşan karelerden bazıları...

TRAVMADAN HATIRA FOTOĞRAFLARINA O DÖNEMİN SELFİSİ 52 gün sonra tehlike sona ermiş, Boğaziçi'nde yaşayanlar derin bir nefes almıştı. Peter Zoraniç'in enkaz görüntüleri bu kez de İstanbul Hatırası'na dönüşmüştü. İnsanlar Boğaz gezilerinde gemi enkazını arka fona alarak o günün selfisi sayılabilecek pozlar vermeye başlamıştı.