Ailelere verdiğim eğitimler esnasında, velilerden en çok duyduğum cümleler şunlardır:
Hocam çocuk gelişimi ile ilgili okumadığım kitap kalmadı ama çocuklarıma ne yazık ki
söz geçiremiyorum.
Hocam, kitapta yazılanı aynen uyguluyorum, faydası yok.
Hocam, en gelişmiş telefonu aldık. Derse çalışmadı. Sonuç 6 zayıf…
Bu şikâyetlerin benzerlerini yazmak mümkündür. Bu şikâyetlerin özünde, kuramsal bilgilerin uygulanması halinde, uygulamada görülen pek çok sorun ortadan kalkar ya da çözüme kavuşur, beklentisi yatar. Oysa her çocuk parmak izi kadar özel bir yapıya sahiptir. Her davranışın kuramsal dayanağı vardır ancak, tek bir kuramsal bakış açısıyla çözümlenemeyecek sorunlar da vardır.
Çocukluk dönemimde, mahalle komşumuz Nafiye Hanımın iki oğlu, Seyfi ile Nevzat vardı. Seyfi bizim sınıfta Nevzat ise bir üst sınıfta idi. Bir gün ders bitiminde kütüphaneye gidip kitap okuduk. Kütüphaneden eve dönerken bakkal Yusuf Amca’nın, kasa içerisine koyduğu portakal ve mandalinalar vardı. Nevzat ve Seyfi koşarak mandalinaları ve portakalları ceplerine doldurmaya başladılar. Kazaklarının eteğini kıvırarak daha fazla portakal ve mandalina koydular ve kaçmaya başladılar. Ben şoka girmiştim ve ne yapacağımı şaşırmıştım. Yusuf Amca elinde sopayla bakkaldan çıktı onları kovalamaya başladı. Ben de korku ve endişe içinde koşmaya başladım. Koşarken Nevzat bana bir mandalina attı. Mandalinayı havada kaptım, bir müddet koştum, sonra mandalinayı yere bıraktım. Yusuf amca bizi kovalamaya devam etti. Sonra da vazgeçti. Koşarak eve geldim, hiçbir şey olmamış gibi sobanın yanında terimi kurutmaya çalıştım. Akşam rahmetli babam geldi. Babam, akşam yemeğini yedikten sonra tüm kardeşlerimi başka bir odaya gönderdi. Önce, mandalina ve portakal çalma işini sordu. Yusuf Amca, babama her şeyi anlatmış ve benim çalmadığımı da söylemişti. Ben yaşadığım her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım. Babam, hırsız arkadaşların olursa, ileride sen de hırsız olursun.” dedi. Ben de bir daha bu çocuklarla arkadaşlık yapmayacağıma söz verdim. Ancak, bir odun parçasıyla ellerim şişene kadar ceza almaktan da kurtulamadım. O günden sonra sınıfta kimse yokken, birisinin bir şeyi kaybolur, benden bilirler korkusuyla sınıfa giremedim. Hala girmem. Bu ceza bende olumlu etkiye sahip olmuştu ancak aynı durum başka bir çocuk da istenen, beklenen durumu yaratmayabilir. Çünkü, ceza ya da ödülün, tembih ya da telkinin etkisi, her bireyde farklı şekilde ortaya çıkabilir.
Örneğin, zayıfı çok olduğu için elinden cep telefonu alınan çocuk, daha çok çalışayım da cep telefonumu geri alayım, şeklinde düşünür mü? Ya da ceza olsun diye banyoya kapattığınız her çocuk, olumlu davranışlar kazanır mı? Maalesef her çocuğun ceza ya da ödülü anlama ve algılama, tepki verme biçimi birbirinden farklıdır. Bazı çocuklar telefonlarına yeniden sahip olmak için çok çalışırken başka bir çocuk hırsızlık yapıp yeni telefona sahip olabilir. Banyoya kilitlenen çocuk, bunu bir ders çıkarma ve olumsuz davranışlardan uzaklaşma süreci olarak ele alırken, başka bir çocuk banyodaki jiletle ellerini kesip intihara teşebbüs edebilir.
Her çocuk nasıl parmak izi kadar özel ve özgünse, her çocuğun doğasına, ruh dünyasına göre özendiriciler seçmek ve uygulamak da o kadar özel bir durumdur. Çocuğunun doğasını öğrenip ona göre hareket eden aile, o doğaya uygun eylemde bulunması ve olumlu yönde sorun çözmesi, bir “Öğrenen Aile” davranışıdır. Öğrenen aileler bilimsel eserlerden, mesleki kitaplardan, bilim insanlarından ve deneyimlerinden öğrenip ailelerinin özel durumlarını da göz önüne alarak uygulayan ailelerdir.
“Öğrenen Aile” ailenin kendi özelliklerine dayalı oluşturduğu, deneyimlediği, süreç içerisinde test edip uyguladığı davranışları işe koşar. Bir Türk Atasözü der ki: Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin.” Çocuk yetiştirmede öğrenen aile profili bu atasözünü ilke olarak kabul ettiğinde, çocuklarına sık sık eleştirilerde bulunmaz. Emirler verip bir şeyler yaptırmaya kalkıştıklarında, bu durumun kısa bir müddet sonra sözlerinin etkisini yok edeceğini bilir. Dolayısıyla çocuklarının yüzsüz ve arsız olmasına, kendilerini dinlemez hale gelmesine engel olurlar. Benzer bir şekilde çocuklarını cezalandırmak için kasıtlı olarak aç ve muhtaç bıraktıklarında, para vermediklerinde, onları sıkıntıya düşürdüklerinde, onları kötü yola itip hırsızlığa yönelteceklerini bilirler.
Öğrenen aile, bilimsel bilgiyi merkeze alıp kendi aile kültürüne, ailenin iklimine, değerlerine ve ilkelerine göre yetiştirmeye çalışır. Evde bilimsel bilgiyi başat değer yapan anne-baba, çocuğunun hurafelere kapılmaksızın bilimsel bilgiyi başat değer yapmasını sağlar. Değerlerin yaşandığı, paylaşıldığı, bilimsel ilkelerin üst değer olduğu bir aile profili yaratılır.
Borcunu ödemeyen, sık sık evine haciz gelen, kumar oynayan bir babanın ailesinde, öğrenme iki şekilde ortaya çıkabilir. Birincisi, borca sadık kalmamayı, borcu namus olarak algılamamayı çocuk evde öğrenir. Aynı şekilde borcunu ödemeyen bir ailenin yaşadığı travmaya şahit olan çocuk, borç konusunda farklı bir paradigma da geliştirebilir. “Öğrenen Aile” bağlamında arzu edilen, önerilen, olumlu davranışların pekiştireç olmasıdır. Başka bir anlatımla, çocuğun borcuna sadık bir ailede yetişmesi ve borcuna sadık kalmayı ve ödemede titiz olmayı öğrenmesidir.
Çocuk, dürüst olmayı, erdemli olmayı, verdiği sözü tutmayı, savaşçı olmayı, çalışkanlığı ve mücadele etmeyi ailede öğrenir. Yaşadığı küçük bir başarısızlıktan sonra yelkenlerini suya indiren bir baba, “Yattı balık yan gider.” diyen ağabey, buraya kadar diyen anne; çocuğun bilinçaltına çok kötü mesajlar gönderir. Çocuk bu ailede yetiştiğinde yılmazlık güdüsü kazanamaz, savaşçı olamaz. Başarısızlık yaşadığında teselliyi içkide, kumarda ve gayriahlaki süreçlerde aramaya başlar.
Öğrenen Aile rol model olarak, bir tiyatro sahnesine benzer. Bireyler 36 aya (3 yaş) kadar dünyada öğrendiklerinin %80’ini öğrenirler. Daha sonraki yaşantılar öğrenme sürecinde sadece %20 düzeyindedir. Çocuklar tiyatro sahnesinin hem başrol oyuncusu hem de izleyicidir. Bu rollere göre kişiliği ve karakteri şekillenmeye, biçim almaya ve yönelmeye başlar. Duygularını öfke ile ifade eden bir ailede yetişen çocuk, öfkeli davranışları, duygularını aklıselim bir dille ifade edilen bir ailede yetişen çocuklar duygu yönetimini öğrenirler. “Öğrenen Aile”, öğrenme sürecinde bazen aktif bazen de pasif olabilir. Çocukların da aile büyüklerine öğretecekleri çok şey vardır ve öğrenme bir süreç olarak ele alınmalıdır.
“Öğrenen Aile” profilinde baba ve anne iş hayatında, sosyal çevresinde öğrendiklerini eve taşırlar. Öğrenilen bilgi aile bireyleri ile paylaşılır. Çocuk, okulda öğrendiği bilgileri, akşam aile büyükleri ile paylaşır, öğrenmenin heyecanını yaşar. Aile bireyleri birbirine öğreten ve birbirinden öğrenen bir özelliğe kavuşur. Aile bireyleri okudukları kitapları birbirlerine anlatıp bilgi transferi yapar ve ortak ilgi alanlarına uygun eserleri okuyarak tartışırlar. Öğrenen ailede hem hoşgörü kültürü gelişir hem de bilgi düzeyi artmaya başlar. Bir Çin atasözü der ki: Sende bir yumurta var bende bir yumurta var. Ben sana yumurtamı verirsem senin iki yumurtan olur, benim yumurtam kalmaz. Bende bir bilgi sende bir bilgi var. Bilgileri birbirimize verirsek, bilgimiz artar. Bilgi paylaşıldıkça çoğalır. “Öğrenen Aile” bilgiyi sürekli paylaştığı için, bilgi üst değer haline dönüşmeye başlar.
Ekşi mayalı köy ekmeğini yapmayı annesinden öğrenen evlat, bu bilgiyi geliştirerek fırın açabilir. Ağaç oymacılığı zanaatını babasından öğrenen evlat, bunu daha da geliştirerek gelecek kuşaklara aktarabilir. Resim sanatı, had sanatı, enstrüman çalma, ustalık gibi sanatsal ve kültürel özellikler aile içi bilgi aktarma sürecinin yaşandığı durumlardır. “Öğrenen Aile” aile bireylerinin, birbirine bilgi aktararak öğrenmeyi sağladığı gibi, yeni öğrenmelerle de bilgi dünyalarını zenginleştirirler. Böyle bir ailede yetişen çocuklar bilgi dünyasının emekçisi olurlar.
Sonuç olarak aile informal bir eğitim kurumu olarak ele alınması gerekir. Bu okulun yöneticisi, ders programı, ders kitabı, hizmetlisi, güvenlik görevlisi yoktur ancak her şey bir öğrenme materyali ya da konusudur. Anadolu’nun birçok köyünde, bahçeden getirilen odun, sobaya atılmadan önce iki defa yere vurulur. Bu duruma şahit olan çocuk merak edip sorar: “Babaanne, odunu sobaya atmadan önce neden iki defa yere vurdun?” Babaanne: “Evladım, içinde böcek olabilir. Yere vurmadan odunu sobaya atarsam böcekleri yakarım. Onlar da bir candır. Canlı bir varlık yakılır mı?” cevabını verir. Bu ailede yetişen çocuk, doğaya, canlı bir varlığa zarar verebilir mi? “Öğrenen Aile” sadece çocuğa öğretmez yetişkinler de öğrenir. Öğrendiklerini hayatlarına uygular, düzeltir ve geliştirirler. Çocuklar peygamberler tarihinin okunup tartışıldığı, pi sayısının neden 3,14 olduğunun araştırıldığı, Kudüs’ün kutsallığının nedenlerinin ele alındığı, alternatif elektriği bulan Nikola Tesla’nın hayat hikâyesinin konuşulduğu bir evde büyüdüğünde elit ve entelektüel bir kimliğe kavuşur. “Öğrene Aile” çocuklarını fanatizmden uzaklaştırarak, hoşgörüye sahip bir şekilde yetiştirir. “Öğrenen Aile”, öğrendikçe, öğrenmeye yöneldikçe, öğrenmek için araştırdıkça, öğrenmeyi bir yaşam biçimi haline getiren çocuklar yetiştirebilirler. Öğrenme bir yaşam biçimidir. Çocuklar bu yaşam biçimini yaparak, yaşayarak öğrendiklerinde, sorgulamayı, tartışmayı, eleştirel düşünmeyi ve problem çözmeyi öğrenirler ve yaşam kalitelerini artırırlar. Ya özverili davranışlar sergileyip öğrenen aile olacağız ya da kısır bir döngünün paydaşı olmaya devam edeceğiz. Karar sizin, karar bizim…