Öğretmenleri hatırlama günü olan 24 Kasım’a ulaştık sonunda. Değerlerin tek günlere mahkûm edilmesi modern zamanların bir uygulaması olarak karşımıza çıkmakta.  Bu bağlamda, her şeyin meta olarak görüldüğü ve yapılan her işin bir profesyonel bir faaliyet olarak değerlendirilmesi sonucu oluşan “duygusuzluk” halini gündeme getirmek istedim. Çağımızın fark edilemeyen hastalığıdır duygu yoksunluğu. Yani insanilikten uzaklaşma; varoluşunu anlık hazların yönettiği, sosyal duyarlılığını kaybetmiş bir dünyaya doğru, düşünmeye bile fırsat bulamadan süratli şekilde yol almaktayız. Dün öğretmenlik mesleği derken, metafizik bir önem atfedilirdi. Bir öğretmen tasviri yapılırken yahut öğretmen şiiri okunup, bir öğretmen hikâyesi anlatılırken herkes hüzünlenir, göz yaşlarına hakim olmazdı.  Hüzünlenmek, yaşadığımızın ve insan olduğumuzun farkındalığını sağlardı.

 Öğretmenlik mesleğine peygamber mesleği denirdi. Yani varoluşumuza yönelik olarak kutsal uyarıcı bir misyon taşımaktı öğretmenlik mesleği. Bu noktada durup düşünmek gerekir. Şimdilerde eğitim meseleleri ve öğretmenlik mesleği bir şekilde mevzu edilince düne karşı hep özlem duyulur. Fazlaca pedagojik hataya rağmen eski öğretmenlerin görev heyecanı ve aşkından söz edilir. Şimdikileri daha çok eleştiririz. Oysa çağın kazandırdığı imkânlar sayesinde yeni nesil öğretmenlerin mesleki formasyonları daha üst düzeydedir. Böyle olmasına rağmen gelinen noktada eksik olan bir şeyler var.

 Kaybolan ruhu ve heyecanı yeniden inşa edemediğimiz sürece geleceğimizden çokta emin olamayacağız.  Sevgi merhamet, şefkat, muhabbet gibi hayatın anlamını oluşturan kavramların yeniden inşa edilmesinde öncü rolü oynayacak olan kişi yine öğretmendir. Bu değerli/kutsal görevi üstlenecek öğretmenin öncelikle mesleki formasyonla birlikte “duygusal formasyonları” da kazanması; en azından bu duyarlılığı pekiştirmesi gerekecektir. Bunun sağlanması top yekûn bir çalışma ve koordinasyonla mümkün olacaktır. En başa dönmek, yeniden başlamak şartıyla ve elbette öğretmene “değer” vermek suretiyle mümkün olacaktır.

 Yoksunluğu hissedilen değerlerin inşası; ancak “değer yoksunu” olmayanlarca mümkün olabilecektir. Ya da yoksunluğu hissedilen değerlerin, “değer yoksunu” kişilerce inşası elbette mümkün olan bir şey değildir. Bu noktada kıdemlilerimizin (yani heyecan yitimine uğramış)  duyarlılığını arttırmak, yeni başlangıç yapanların ise, yaptıkları işin önemini, değerini, gerekliliğini ve sorumluluğunu yeterince fark etmeleri gerekecektir. Bunun için karar mekanizmalarında bulunanların, eğitim sistemi ve öğretmenler üzerinde tasarruf kullanırken hata yapmamaları, yapılacak her türlü çalışmada öğretmenin de düşüncelerini alınmaları, öğretmenin değerine halel getirici tutum ve davranışlardan uzak durmaları gerekir.

 Unutmayalım ki; eğitim sistemin en temel aktörü öğretmendir. Dünyanın en mükemmel uygulamalarını, bilimselliği kanıtlanmış en son öğrenme modellerini getirseniz, en mükemmel yapıyı oluştursanız bile öğretmenin moral ve motivasyonu hesaba katmazsanız sonuç istenilen şekilde olmayacaktır. Öğretmene değerli olduğu kısmi zamanlarda ve hamasi nutuklarla değil, karar süreçlerine katarak, sosyal ve ekonomik anlamda gösterilen emeğin karşılığı verilerek yapılmalıdır.

  Sıradan tabirle “şamar oğlanı” olarak görülen, her problemde günah keçisi olarak adres gösterilen, her şikâyette töhmet altında bırakılan öğretmenden geleceğin nesillerini inşa etmesini beklemek gibi bir imkansızın bile farkında değiliz. Eğitim sistemi üzerinde anlık yapılan ve neyin amaçlandığı belli olmayan düzenlemeler sonucu iş doyumu, morali ve motivasyonu, dolayısıyla heyecanı dibe vuran öğretmenlerimizin yeniden heyecanlanmasını sağlamak aslında çok kolay. Geleneğe ait ve tüm zamanlarda geçerli olan üç kritik terim var; emanet, ehliyet ve liyakat. Bu üç terimin tevilini öylesine çok yaptık ki, yeniden daha detaylı ve derin teviller yapmanın hiç gereği yoktur sanırım.

Umudu kaybetmemek elbette en güzel temenni... Edilen temenniye yüklenen "umudun" bile "ümide" dönüşememesi gerçeğiyle karşı karşıya olmanın hüznü ile yeniden ve aşk ile tüm "eğitim" sevdalılarının yeni bir başlangıçla yola çıkmalarını temenni etmekten başka bir çaremizin yok. Değerli "eğitimci/öğretmen" dostlarım; eğer dünya güzelleşecekse bu bizlerin sayesinde olacaktır. Bunun elbette farkındasınız. Özlemini duyduğumuz dünyaya kavuşabilmek için, özlemi duyulan özelliklere/vasıflara öncelikle kendimizin sahip olması gerekir. Kendi hak hukuka riayet etmeyip, adil davranmayan; ancak diploma ve yetkileri olan kişilerin insanlığa verecekleri hiçbir değer yoktur.  Eğer gelecekte sağlıklı bir dünya inşa edilecekse, bu ancak onurlu öğretmenler sayesinde mümkün olacaktır. Tüm günlerin kutlu olsun değerli öğretmenim.

Zafer Özer-Eğitim Müfettişi