Çağımız bir endişe ve kendini koruma çağı… Girift alarm sistemleri, uzun ve sıkıcı güvenlik tedbirleri bir paranoya ve azımsanamayacak derecede güvensizlik ve şüphe… Modern insan tüm teknolojik nimetleri kullanırken ve bu teknoloji cağın hülyalarına kapılmışken bir şeyi ıskalamakta…
Yakın bir zamanda bir tv kanalında bir uzman, arabalar için geliştirilen güvenlik alarm sistemi ile ilgili yapılan harika bir çalışmayı anlatıyor. Epey masraflı ve iyi emek harcanmış. Ancak bir noktayı düşünemedik diyor uzman… Ve düşünelemiyen bu noktayı hırsızın biri bulup icadı ters yüz ediyor…
Uzman şöyle diyor, “o kadar harcanan çaba, emek, para ve zaman boşa gitti”. Bir başka sefere ise bu hinliği düşünen adamın da, icadı boşa çıkaranın da aklına gelemeyecek yeni bir şey bulunacak… Aslında bu döngü sürekli delinip yeni şeylere vesile olarak ilerleyecek. Yani yapıp yıkma üzerine inşa edilecek.
Sadece bu noktadan hareketle bir şey söylemek istiyorum. O teknolojiyi delmeyecek, şeytanlaştırmayacak ve maliyeti çok az olan bir şey yapılsa nasıl olurdu? İşte bunun adı “insan olmak, insanlıktan çıkmamak, erdem, ahlak, merhamet” adına ne derseniz deyin…
“Maliyeti az olan şeylerle paha biçilmez şeyler yapılır bu dünyada”. öldürmeyeceksin, kırmayacaksın diyor dört büyük din. Bunu iyi bilen hiçbir âdemoğlu aklını, fikrini olumsuza çevirmez… Bu kadar alarm sistemlerine, güvenlik adına yapılan milyon dolar harcamalara da gerekte kalmaz…
Devasa güvenlik şirketleri var dünyada. Müthiş paralar harcanıyor. Kökenine indiğinizde niçin kuruldukları ortada… “modern insan bir güvenlik ve güvensizlik sorunu yaşamakta…” Yani koca bir paranoya…..
İnsanın ürettiği mekanik kutsallar, yaşamının hiç bir alanında onu tatmin etmiyor.
Zaman yarattı bize kör, duygusuz, ağlamayan gülmeyen teknoloji… Ancak çaldı da zamanımızı. Ne verdi ne aldı hesabını yapamadık. Facebook tweter, msn gibi teknolojinin nimetlerinin sayısı azımsanmayacak kadar büyük. Evet, azımsanmayacak kadar da götürüleri var. Bu sitelerin en büyük darbesi belki de sosyal ilişkiler yönünde oldu. Artık insanlar kartlar, mektuplar atmıyor. Bu boşluğu mesajlar, iletiler, mailler doldurdu bile.
Dostluğu, arkadaşlığı bilgisayar klavyelerinde, yaşamı, monitörlerde arıyoruz sanki.
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten, candan bir merhabadan.
Sevgiyi tuşlarla yaza bilir miyiz mesela. Ya da mutluluğun resmini çizebilir miyiz bir egzel tablosuna.
Öpüşmek için, yaslanmak ve dokunmak için hangi tuşlara basmak gerekir.
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zamanı. Ya da hatalarımız kızgınlıklarımız, hüzünlerimiz, sevinçlerimiz…
Peki, ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında, bir çocuğun gülüşü, bir ananın sıcaklığı, merhameti veya bir babanın yaşam tecrübesi…
Senin sevgi haznen kaç megabayt mesela… Ne kadar sabır alıyor senin belleğin. Hartdiskin, seni sabahları kucaklıyor mu, yanağından öpebiliyor mu, senin dertlerini dinleyebiliyor mu cep telefonun…
Dünyada en az maliyeti olan şeyler daha mutlu ediyor insanı… Kucaklaşmak bedavadır, sarılmak ve gülmekte olduğu gibi.kimse güvensiz,emniyetsiz bir dünyada güvenli ve sağlıklı ilişkiler geliştiremez,mutlu çocuklar yetiştiremez…