“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”

 

Bir ülkenin, başka bir ülkenin sınırları içerisinde yerli işbirlikçisi olmadığı sürece eylem gerçekleştirebilmesi mümkün değildir.

Ortadoğu’da gerilimin yükseldiği 1967 yılında adım adım Arap-İsrail savaşına gidilirken, Arap İttifakının başını çektiği Mısır, askeri güç karşısında İsrail’den katbekat üstündü. Mısır’ın 420 tane Mig-21 savaş uçağı vardı. İsrail’in, Mig -21’lerin zayıf yönlerini keşfedip ona göre strateji geliştirmeleri savaşın seyri açışından elzemdi. Bunun için İsrail ajanları, Irak Havva Kuvvetlerinde görev yapan Munir Radfa isimli pilotla bağlantı kurdular. Munir Radfa görev yaptığı hava üstünden havalandığı Mig-21 uçak ile İsrail Hatzor Hava Üssüne indi. İsrailli yetkililer burada Mig-21’i en ince detaylarına kadar inceleyerek zayıf yönlerini belirlediler. 05 Haziran 1967 sabahı İsrail, eşzamanlı 200 tane savaş uçağı ile sürpriz bir saldırıyla Mısır’ın 11 hava üstünü bombaladı. Üç saat içerisinde Mısır’ın 320 savaş uçağı imha edildi ve tüm hava üstleri kullanılamaz hale geldi. Arap hava gücü havalanmadan, yerde imha edilmişti. İşte o anda savaşın sonucu zaten belli olmuştu.

Altı Gün Savaşlarının kaderini değiştiren İsrail’in satın aldığı Iraklı pilot  Munir Radfa’dır. İsrail, Munir Radfa’nın çantasını yüklü miktarda paralarla doldurdu. Kendisinin ve ailesinin ellerine de birer pasaport tutuşturdu. Munir Radfa, Avrupa’nın en güzel şehirlerinde yaşadı. Çocukları Avrupa’nın en iyi okullarında okudu. Ancak Munir Radfa ihanet etmemiş olsaydı, Altı Gün Savaşlarında İsrail mutlak üstünlük sağlayamayacaktı. İsrail, fütursuzca Filistin topraklarını işgal edemeyecekti. Filistinliler kendi vatanlarında mülteci konuma düşmeyecekti. İsrail, bu kadar cüretkârca Filistinlilerin kanını akıtamayacaktı.  Bugün Filistin’de akan kan ve gözyaşında Münir Radfa’nın ihaneti vardır.

İkinci Körfez Savaşında Irak’ın en seçkin askeri gücü olan Cumhuriyet Muhafızları Bağdat’a giren ABD askerlerine teslim olmayıp savaşsalardı, ABD Irak’ı işgal edemeyecekti. Iraklılar, ABD’nin demokrasi ve özgürlük vaatlerine inanmamış olsalardı, Iraklı kadınlar Ebu Gureyb cezaevinde ABD askerleri tarafından kirletilemezdi.

İran’ın göbeğinde başkanlık sarayının çok yakınında bulunan ve İran Devrim Muhafızları tarafından korunan bir konutta misafir edilen Haniye, beş katlı binanın sadece kaldığı oda hedef alınarak nokta atışıyla şehit edildi. Haniye’ye alçakça yapılan bu suikast, “Hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmaz.” atasözünü akıllara getirmiştir.

Haniye’nin şehit edilmesinin bir numaralı şüphelisi İsrail, 300 günden beri küçücük toprak parçası olan Gazze’de aradığı Yahya Sinwar’ı niçin bulamıyor? Çünkü MOSSAD ajanları 2 milyon kişinin yaşadığı Gazze’de bir tane bile hain parayla satın alamadıkları için.

İsrail hapishanelerinde insanlık dışı akla ve hayale gelmeyecek envai türlü işkencelere tabi tutulan Gazzeli gençlerin dillerinden bir kelime dahi alamıyorlar. Canlarını feda ediyorlar ama İsraillerin işine yarayabilecek en ufak bilgiyi vermiyorlar.

İsrail’in bombardımanı sonucu yıkılan evinde eşini kaybeden Gazzeli kadın, gözyaşlarını akıtırken Hamas için olumsuz bir kelime kullanmıyor. Başı gövdesinden ayrılmış çocuğunu kucağında taşıyan bir baba, o dayanılmaz acısını yüreğine gömerek Hamas için olumsuz bir kelime kullanmıyor. Açlıktan kemikleri sayılan küçücük yavrularımız, Arap liderlerine boylarından büyük kelimelerle sitemlerini yaparken Hamas için olumsuz bir kelime kullanmıyorlar.

Hiçbir Gazzeliden; “Her gün bombaların yağmur gibi başımızdan yağması, evlerimizin yıkılması, çocuklarımızın, eşlerimizin ve yakınlarımızın can vermesi, aç, susuz ve sefil bir şekilde yaşamamızın sebebi Hamas’lı siyasetçilerin ve El-Kassam Tugayları komutanlarının politikalarıdır.” şeklinde bir serzenişte kesinlikle bulunmamışlardır. Bilakis Hamaslı siyasetçilere ve El Kassam Tugaylarının komutanlarına her daim ve her şartlarda sahip çıkmışlardır. Onlar da biliyorlar ki Hamas, Filistin halkının özgürlük mücadelesini verdiklerini. Çocukları ve torunları şehit edildiğinde Haniye; “Çocuklarımızın kanı halkımızın kanından daha değerli değildir.” sözleri Filistin halkıyla Hamas’ın nasıl ayrılmaz bir bütün olduklarını anlatmaya yetiyor.

Okan Buruk'a Hadise sorusu Okan Buruk'a Hadise sorusu

Sayın Cumhurbaşkanımızın; “Nasıl Karabağ’a Libya’ya gittiysek oraya da gideriz.” sözlerinin ardından soykırımcı Netenyahu kabinesinin haddini bilmez dışişleri bakanı X hesabından, Irak’ın idam edilen eski lideri Saddam Hüseyin’i hatırlatarak; “Erdoğan, Saddam Hüseyin'in izinden gidiyor ve İsrail'e saldırı tehdidinde bulunuyor. Orada ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamasına izin verin.” kaale alınmayacak sözlerine, Dışişleri Bakanlığımız resmi X hesabından; “Soykırımcı Hitler’in sonu nasıl olduysa, soykırımcı Netanyahu’nun sonu da öyle olacak.” ifadeleriyle en üst perdeden yaptığı açıklamayla misliyle karşılık verdi.

İsrail’in hedefi ne Lübnan, ne Suriye, ne de İran’dır. İsrail’in asıl hedefi Arz-ı Mevut’u gerçekleştirmelerinin önündeki en büyük engel olarak gördükleri Osmanlının miras İslam’ın son kalesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.

Ocaktaki tencerelerimizi istediğimiz gibi kaynatamıyor olabiliriz. Arzu ettiğimiz maaşları alamıyor olabiliriz. İstediğimiz yerleri gezemeyebiliriz. Çocuklarımızın isteklerinin hepsini yerine getiremeyebiliriz. Amma velakin söz konusu vatansa gerisi teferruattır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın yanındayız. Milletin adamı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanındayız. BM’de dünya beşten büyüktür diyerek tüm mazlumların gür sesi olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanındayız. Güney sınırımız boyunca Siyonist İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek teröristanı kurdurmayız diyerek ABD’ye rağmen sınır ötesi operasyonları düzenleyen cesur Liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanındayız. Nokta.

                                                                                               Yıldırım Demirci